Kuşkusuz, her ülkenin bir sinema tarihi vardır. Fuat Uzkınay’ın Ayestefanos anıtının 14 Kasım 1914’te yıkılmasına ilişkin filmi, “çekilen ilk Türk filmi”, Fuat Uzkınay da “İlk Türk Sinemacısı” olarak nitelenmektedir.
1922 - 1950 Yılları Arasında Türk Sineması
Cumhuriyet’in ilanıyla beraber Türk toplum yapısında ciddi bir değişim yaşanmıştır. Cumhuriyet rejimin başlaması, daha önce eşi benzeri görülmemiş inkılapların bir bir hayata geçmesi, toplumun hemen her alanında değişikliklere yol açmıştır. Türk Sineması’nda 1922 yılından 1949 yılına kadar sivil yapımevleri bazında yapılandırılan döneme Özel Yapımevleri Dönemi adı verilmektedir. Tiyatral kökenli çalışmalardan oluşan Türk filmlerini yönetmek ise Muhsin Ertuğrul’a düşmüştür. Türk Sineması, İkinci Dünya Savaşı’nın sona erdiği 1945 yılından sonra film üretimini arttırmıştır. Film yapıları ise seyirci tercihleri neticesinde yani ekonomik yansımalar sebebiyle belli bir form yakalamıştır. Önemli gişe gelirleri getiren Mısır filmleri, Amerikan macera ve güldürü filmleri ve Türk Sineması’nın kendi köklerinden kaynaklanan edebiyat uyarlamaları ve tarihsel filmler belirli bir sinema anlayışını beraberinde getirmiş, sonraki yıllardaki üretimler bu ana temalar üzerinde hareket etmiştir.
1950 - 1960 Yılları Arasında Türk Sineması
Artan film üretimi, 1950’li yıllardan itibaren Türk Sineması’nın daha fazla insan istihdam eden, daha fazla sayıda film yapan bir yapıda olacağının sinyallerini vermiştir. Artan yapımlar Türk Sineması’nın üretim açısından Altın Çağı olarak nitelendirilebilecek 1960-75 yıllarının temellerini hazırlamıştır.
1960-1970 Yılları Arasında Türk Sineması
Türk Sineması’nın üretim verimliliğinin en üst noktaya çıktığı yıllar olan 1960’lı yıllar, aynı zamanda da düzeyli ve kaliteli Türk filmlerinin birbiri ardına vizyona girdiği, ulusal bir kimliğe büründüğü yıllardır. 1950’li yıllardan itibaren düzenli bir artışa geçen yerli film üretimi, seyircinin artan talebi karşısında 1960’lı yıllarda da yükselişine devam etmiştir. Türk Sineması 1963’ten itibaren renkli film üretmeye başlamıştır. 1967’den itibaren hızla artan renkli filmler, piyasaya hakim olmuştur. Türkiye’de 1960’lı yılların bir diğer özelliği de Türk Sineması’nın Amerikan Sineması’nın önünde olmasıdır. 1960’lı yıllarda sinema giderek daha kârlı bir sektör haline gelince, yeni yapımcıların ve yapımevlerinin ortaya çıkması da kaçınılmaz olmuştur. 1966 yılında Türk sineması 241 filmle, dünya uzun metraj film üretimi sıralamasında 4. sırayı almaktadır. Yapım, üretim ve dağıtım gücü hesaba katıldığında 1960’lı yıllar, Türk Sineması için altın bir çağ olarak kabul edilmektedir.
1970-1980 Yılları Arasında Türk Sineması
1970’li yıllardaki Türk Sineması’nın yapısal gelişiminde, dış faktörlerin rolü iç faktörlerden daha büyüktür. Türkiye’de 1971-1980 yılları arasında geçen süre zarfında, başta siyasi ve ekonomik alanlarda olmak üzere birçok konuda köklü değişiklikler olmuştur. Büyük siyasi, iktisadi ve sosyolojik değişimler her sektörü olduğu gibi sinema sektörünü de derinden etkilemiştir. Televizyona artan ilgi, kitleleri sinemadan uzaklaştırmış, sinema salonları kapanmaya başlamış, çeşitli furyaların etkisiyle filmlerin kalitesi düşmüş, sinema sektörü daralma sürecine girmiştir. 1977 yılında; Türk Sineması’na yasal düzenlemeler hazırlamak, yurt dışında film haftaları düzenlemek, yurtdışındaki festivallere katılacak filmlerin altyazı kopyalarını üretmek gibi görevleri yerine getirmesi maksadıyla Kültür Bakanlığı’na bağlı Sinema Dairesi Başkanlığı kurulmuştur.
1980-1990 Yılları Arasında Türk Sineması
Her zaman olduğu gibi, ülkenin içinde bulunduğu iktisadi, hukuki ve siyasi süreçler Türk Sineması’na yansımıştır. Ülkenin artan ithalatı sayesinde yaşadığı teknik devrim, görsel iletişim araçlarında belirgin değişimler yaşanmasına sebep olmuştur. Bu dönemde video piyasası oluşmuştur. Sinema seyircisi “aile”lerden “birey”lere geçişi tamamlamış, 1980’lerden itibaren “yıldız sistemi” çökmüş, başrol oyuncusuna göre belirtilen filmlerden, yönetmenine göre anılmaya başlanılan sinemaya bir dönüşüm gerçekleşmiştir.
Devlet doğrudan müdahalelerle sinema sektörünü düzenlemeye çalışmış, 1986 yılında sinema, video ve müzik eserleri yasası çıkartılmıştır. Film festivalleri kendi seyirci kitlesini yaratmaya başlamış, Türk filmleri yabancı festivallerde yarışıp, ödüller kazanmaya başlamıştır.
1990-2000 Yılları Arasında Türk Sineması
Türk sinema sektörü 90’lı yılları kriz içinde karşılamıştır. Bu süreçte neredeyse yılda on filmden az yapımın üretilmiştir. Sinemaların birer birer kapanmış, özel televizyonların peşi sıra açılmıştır. 1995’ten sonra sırasıyla Video – VCD – DVD formatlarının yaygınlaşarak alternatif izleme alanlarının ortaya çıkmıştır. 1990’lı yıllarda genç bir yönetmen kuşağı belirmiş, önceleri kısa filmlerle ve senaryolarla hayatını geçindiren bu kuşak Türk Sineması’na yeni bir soluk getirmiştir. İzleyici profili değişmiş, sinemacıların anlatımlarında belirgin değişiklikler gözlemlenmeye başlamıştır.
2000 Sonrası Türk Sineması
İzleyici profili değişmiş, sinemacıların anlatımlarında belirgin değişiklikler gözlemlenmeye başlamıştır. Türk filmlerinin teknik düzeyi dünya standartlarını yakalamış, sinemaya sinema okullarından yetişmiş eğitimli gençler hâkim olmaya başlamıştır. Türk filmlerinin bütçeleri milyon dolarlık, seyirci sayıları da milyon kişilik rakamlara ulaşmaya başlamıştır. 2005 yılında 30 milyona yaklaşan Türkiye geneli yıllık bilet satışı, 2015 yılında 60,7 milyon olarak gerçekleşmiştir.
2004 yılında, 5224 sayılı “Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi Ve Sınıflandırılması İle Desteklenmesi Hakkında Kanun” çıkarılmış, bu yasa Türk Sineması için bir dönüm noktası olmuştur. Bu yasa ile uluslararası değerlendirme ve sınıflandırma sistemine geçilmiştir. Film üretiminde ve yerli film seyirci sayılarında artış yaşanmış, bu artış tüm yapımcıların ilgisini çekerek bir ivme yakalanmıştır. 2015 yılında sadece vizyon gelirleri 684 milyon TL’lik büyüklüğe ulaşmış, sektörün toplam büyüklüğü 3 milyar TL´yi aşmıştır.
Türkiye´de 2015 yılı itibariyle 2.376 sinema perdesi ve 291.270 sinema koltuğu bulunmaktadır.
Son yıllarda artan seyirci ve film sayısı, üretimdeki çeşitlilik, birbirine eklemlenen farklı üretim tarzlarının varlığı, yerli yapımların uluslararası arenada aldığı ödüller ülkemiz sineması için umut verici bir tablo oluşturmaktadır.